• Anasayfa
  • Forum
  • Yeni Konular
  • Üye Listesi
  • Kimler Online?
  • Arama Yap
Tarih: 24-02-2019, Saat: 01:02 Hoşgeldin, Ziyaretçi: (Giriş Yap — Üye Ol)

[-]
DUYURULAR
Dikkat
ŞİFACILIK KURSU

Ruhsal Enerji » İslâm ve Diğer Dinler » Sahâbeler ve Hayatları v
« Önceki 1 2 3 4 5 6 Sonraki »
» Hz. Bilali Habeşi ( r.a. )


  Konuyu Oyla:
  • Toplam: 3 Oy - Ortalama: 2
  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
 
Cevapla 

Hz. Bilali Habeşi ( r.a. )

19-06-2008, 18:20 (Bu konu en son: 26-03-2012 tarihinde, saat: 23:10 düzenlenmiştir. Konuyu düzenleyen: Aytalen.)
Yorum: #1
Çevrimdışı
Aytalen
  • Yorum Sayısı: 5,812
    Üyelik Tarihi: 18-06-2008
    Teşekkürler: 5047
    2562 mesajına 10917 tşk. edildi.
  • PM Aytalen


Üye Bilgileri Cinsiyet: Bayan
Burç: Belirtilmedi
Kan Grubu: Belirtilmedi
Mesaj Sayısı : 5,812
Üye No: 21
Durum: Çevrimdışı

Site Kurucusu Admin

******
Hz. Bilali Habeşi ( r.a. )
Hz. Peygamber'e ilk iman edenlerden biri ve sonradan ona müezzin olan sahabî. İslâm tarihinde unutulmaz yeri olan Bilâl-î Habeşî, aslen Habeş'lidir. Anasının adı Hamâme, babasının adı Rebah, künyesi Abdullah'tır.

Bilâl, islâm'ın ilk tebliğ yıllarında Ümeyye b. Halef'in kölesiydi. İslâm'ın ortaya çıktığı yıllarda bir çok kimse, soy ve soplarının yüksekliğine, şirk toplumu içindeki nüfuzlarına bakarak kavim ve kabîle taassubuna düşmüş, islâm'a cephe almış ve sapıklıkta kalmışlardı. Bilâl b. Rebah gibi kimseler de zayıf ve acizliklerine rağmen hak davete uyup şirkten kurtulmuşlardı. İşte Bilâl b. Rebah (r.a.) islâm davetine ilk icabet edenlerden biriydi.

Ümeyye b. Halef, kölesi Bilâl'in müslüman olduğunu anladıktan sonra, onu islâm'dan çevirmek için yapmadığı eziyet ve işkence kalmamıştı. Ümeyye, öğlen vakti güneşinin bir yanardağ kesildiği anda, Bilâl'i alır, kızgın kumların üzerine yatırır, sırtına kocaman bir taş koyar ve şöyle derdi: "Muhammed'e küfret; Lat ve Uzza'ya iman et. Yoksa onlara iman edinceye kadar böylece kalacaksın."

Bilâl'in kızgın kumlar üzerinde sırtı yanar, göğsü yanar, nefesi tıkanır, bu müthiş işkence altında saatlerce kıvranırdı. Fakat dudaklarında daima şu sözler dökülürdü: "Allahu Ahad, Allahu Ahad", Onun bu durumu, müşrikleri bile hayrete düşürürdü (İbn Sa'd, Tabakat, III, 232).

O, geçim için, makam ve mevki için başka ilâhlara sığınmazdı. O biliyordu ki hüküm Allah'a aittir, rızık Allah'a aittir. Öldürmek ve yaşatmak Allah'ın elindedir. Geçici dünyanın çıkarları için put ve tağutları tasdik etmek ve bu arada imandan bir cüz de Allah'a ayırmak iman için yeterli değildir. Tam ve kâmil anlamda hükmün, öldürmek ve diriltmenin Allah'a ait olduğunu rızık verenin yalnız Allah olduğunu, Allah'ı bütün sıfatlarıyla tanıyıp ona göre iman etmedikçe ve bu uğurda gelecek sıkıntı ve ezalara katlanmadıkça imanda kemâle ulaşmanın mümkün olmadığını biliyordu. Bilâl, rızık ve ölüm korkusu taşımıyordu. Yalnız Allah'tan korkuyor ve yalnız ondan ümid ediyordu.

İşkence altında kıvranan Bilâl (r.a.)'a rastgelen Varaka b. Nevfel,

"Vallahi ey Bilâl, Allah birdir, Allah birdir. " der, sonra da müşriklere dönerek: "Siz onu bu yüzden öldürürseniz, biz onu, kendimize örnek alırız." derdi (İbnü'l-Esir, el-Kâmil Fi't-Târih, II, 66).

Bilâl'in efendileri olan Mekkeli müşrikler onu, çoluk çocuğun oyuncağı yapmışlardı, ona işkence edenlerden biri de Ebu Cehil'di. Ama Bilâl'e yapılan işkenceler sırasında gösterdiği sabır ve tahammül hepsini şaşkına çevirirdi. Nasıl oluyor da bu derece ağır işkencelere katlanabiliyordu.

Ümeyye b. Halef'in Bilâl'e yaptığı işkencelere çok üzülen Hz. Ebû Bekir (r.a.) ona bu işkenceden vazgeçmesini söylemiş o da; "Onun ahlâkını bozan sensin, onu bizden uzaklaştıran senden başkası değildir" demişti. Bunun üzerine Ebû Bekir es-Sıddîk (r.a.) ona şu cevabı vermişti: "Benim yanımda senin şu kölenden daha güçlü ve kuvvetlisi var. Hem de senin dinindendir. İstersen onu al ve bunu bana ver." Ümeyye bu teklifi kabul edip öteki köleyi aldı ve Hz. Bilâl'i Hz. Ebû Bekir'e verdi. Başka bir rivayette Hz. Ebu Bekir'in onu yedi ukiyeye satın alıp azat ettiği kaydedilir. (İbn Sa'd, Tabakat, III, 232).

Bilâl'i Resulullah'ın yanına götürüp azat etmiş ve Bilâl işkenceden kurtulmuştu. Elbette bu Allah'ın bir takdiridir. Bilâl Hz. Ebû Bekir'e bu sebeple borçlu değildir. İki mümin de görevlerini yapmışlar. Allah da onlara ecrini vermiştir. Hz. Ömer şöyle der:

"Efendimiz Ebu Bekir, yine efendimiz Bilâl'i azad etti. "(İbnü'l-Esîr, Üsdü'l- Gabe, I, 209).

Bilâl daha sonra diğer ashab ile birlikte Medine'ye hicret etti. Orada Sa'd b. Hayseme'ye misafir oldu. Ensar ile Muhacirler arasında kardeşlik oluşturulunca Bilâl'e de Abdullah b. Abdurrahman el-Has'amî kardeş ilân edildiler. Bu kardeşlik köklü bir şekilde sürüp gitti. Öyle ki Bilâl, Hz. Ömer devrinde Şam'da bulunduğu sırada maaş olarak divandan ona ayrılan hissesinden kardeşine de bir hisse veriyordu. (İbn Sa'd, Tabakat, III, 234).

Bilâl, Resulullah (s.a.s.)'in müezzini olarak tanınmaktadır. Ve sık sık ezanı Bilâl'e okuttururdu. Hatta sabah ezanındaki " " (Namaz uykudan hayırlıdır) ibaresini Bilâl ezana eklemiş Resulullah "Bilâl, bu ne güzel söz!" diye onu tasvip etmişti. (Avnu'l-Ma'bud, Serh Ebû Dâvud, III,185; İbn Mâce, Ezan, 1, 3,). Hz. Bilâl, Resulullah'ın bütün gazalarına katıldı. Bedir gazasında Hz. Bilâl, Mekke'de kendisine her türlü eza ve işkenceyi reva gören Ümeyye'yi görmüş ve şöyle bağırmıştı: "İşte küfrün başı!.." Bunun üzerine dikkatleri ona çevrilmiş ve müslümanlar derhal onun ve oğlunun etrafını sararak ikisini de öldürmüşlerdi. Resul-u Ekrem Mekke'nin fethi ardından Kâbe'ye girerken has müezzini Hz. Bilâl'i yanlarında bulundurmuşlardı. İbn Ömer, bu vakayı şöyle nakleder ve der ki:

"Resul-u Ekrem, Mekke'nin fethi gününde, Mekke'nin yüksek tarafından bir deve üzerinde geldi. Üsame b. Zeyd, Bilâl ve Osman b. Talha da yanlarındaydılar. Resul-u Ekrem Kâbe içinde uzun bir müddet kaldılar, sonra çıktılar. Arkasında müminler içeri girmek için birbiriyle yarış etti. İlk giren bendim. Bilâl, kapının arkasındaydı. Bilâl'e Resulullah'ın nerede namaz kıldıklarını sordum, yerini gösterdi. Ne var ki Bilâl'e, Allah Resulunun kaç rekat namaz kıldıklarını sormayı unuttum." (Buhârî, Megâzî, 49).

Resulullah, Kâbe'yi putlardan temizledikten sonra müezzini Bilâl, burada ezan okuyarak, ortalığı tevhîd nameleriyle coşturmuştu. (İbn Sa'd, Tabakat, III, 234). Resul-u Ekrem'in vefatı üzerine, ona karşı büyük bir sevgi duyan Hz. Bilâl, Medine'de kalmaya dayanamayıp, ayrılmak zorunda kaldı. Hz. Ebu Bekir, Bilâl'e yanında kalması için ısrar ettiği halde, Hz. Bilâl ona şöyle demişti: "Eğer sen beni Allah için azat ettinse bırak istediğim yere gideyim; yok kendi nefsin için azat ettinse beni yanında alıkoy!" Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir şöyle demişti: "İstediğin yere git!..." Resulullah'ın vefatından sonra cihadı, ezana tercih eden Hz. Bilâl, Şam'a gitti ve Hz. Ebû Bekir devrinde Suriye'de meydana gelen gazalara katıldı (İbn Sa'd, Tabakat III,238).

Hz. Ebû Bekir'in vefatından sonra, Hz. Ömer devrinde cihat devam etti. Hz. Bilâl bu cihatlara da katıldı. Hz. Ömer, hicrî onaltıncı yılda Suriye ve Filistin'e gittiği zaman, Bilâl onu karşılamaya çıkarak Câbiye'ye gelmişti. Sonra halifenin maiyetinde Kudüs'e giderek, bu kutsal şehrin teslimi sırasında bulunmuş ve Hz. Ömer ile birlikte Kudüs'e girmişti. Hz. Ömer, burada, Resulullah'ın vefatından beri ezan okumayan Bilâl'den ezan okumasını rica etmiş, Hz. Bilâl de halifenin ısrarına dayanamayarak ezan okumuştu. Bilâl Tevhîd'in bu üstün yanı olan ezanı okumaya başlar başlamaz, Hz. Ömer ve diğer ashab Resulullah (s.a.s.) dönemini hatırlayarak, gözlerinin önüne, geçmiş günleri getirip hüngür hüngür ağlamaya başladılar. Bilâl'in ezanını dinleyenlerin hepsi, kendilerinden geçmişlerdi. Kudüs'ü teslim alma sırasında Hz. Ömer'den başka Ebu Ubeyde b. el-Cerrâh, Muaz b. Cebel, Amr b. el-Âs gibi ashabın ileri gelenlerinden bir çok kimse bulunuyordu.

Hz. Peygamber (s.a.s.)'in irtihâlinden sonra Suriye'ye giden Bilâl,

"Havlan" kasabasına yerleşti. O burada huzur içinde yaşıyordu. Hz. Bilâl, Suriye'de bir müddet kaldıktan sonra bir gece rüyasında Hz. Peygamber (s.a.s.)'i gördü. Resulullah ona, şöyle demişti: "Beni ziyaret etmeyecek misin?" Hz. Bilâl, uyanır uyanmaz, hazırlığını tamamlayıp Medine yolunu tuttu. Medine'ye gece ulaştı. Oraya varınca Ravza-i Mutahhara'ya yüzünü sürerek, burada Resul-u Ekrem'le birlikte geçirdigi günlerin hatırasını düşünerek ağladı. Bu sırada Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin Bilâl'i görmüş, fecir vaktinde ondan ezan okumasını rica etmişlerdi. Bilâl, (r.a.) onların arzusunu yerine getirerek, Peygamber Mescid'inde ezan okumuştu. Bilâl'in sesini duyan Medineliler, İsrafil suruyla uyandırılmış gibi yerlerinden fırlamış ve ezanı dinlemeye başlamışlardı. Birinci şehadetten sonra Resulullah'ın risâletini ikrar eden şehadet tekrar okunurken, Hz. Peygamber'in kabrinden kalktığını tasavvur ederek evlerinden dışarı fırlamışlardı. Bu sabah, bütün Medine'ye, risalet devrini bütün canlılığı ile yaşatan, herkesin hislerini coşturan, bütün müslümanların Resul-u Ekrem'e karşı duydukları sevgiyi canlandıran Bilâl'in sesi idi.

Hz. Bilâl, hicretin yirminci yılında altmış yaşlarında iken vefat etti. Dımaşk'ın Bâbü's-Sagîr tarafına defnolundu. (İbn Sa'd, Tabakat, III, 238; İbnü'l-Esir, Üsdü'l-Gabe, I, 209).

Hz. Bilâl (r.a.), vefatı yaklaşınca, ölümün ızdırabını, sevgililerine kavuşmasındaki zevk ile mezcetmiş; ömrünün son anlarında onun hastalığını gören zevcesi, teessüründen "ah ne acı" dedikçe, Bilâl: "Oh! ne tatlı!." diyor ve ekliyordu: "Yarın sevgililerle, Muhammed ve arkadaşlarıyla buluşacağım." diyordu.

Bilâl-i Habeşî, islâm'ın ahlâkıyla ahlâklanmış, fazîlet ve kemâl sahibi bir sahabî idi. Hz. Bilâl'in, ilk müslümanlardan olduğunu ve islâm akîdesi uğrunda en büyük çileyi çekenlerden olduğunu, herkes bilir ve ona son derece sevgi ve hürmet beslerdi. Hz. Bilâl, bütün vaktini, Resul-u Ekrem'e hizmetle geçirdi. O, Resulullah'ın meclislerinde daima hazır bulunurdu. Her namazda, her durum ve işte Resulullah'dan ayrılmazdı. Hz. Peygamber'in hazinedarlığını, Bilâl yapardı. Çarşı ve pazardan alınacak her şeyi o tedarik eder, icabında ödünç para alır, Resulullah'ın evinin ihtiyaçlarını sağlar, sonra da müsait zamanlarda o borçları öderdi.

Hz. Bilâl'in doğruluk ve ahlâki, islâm'a bağlılığı bütün çağdaşları tarafından aynı derecede takdir edilmekte ve övülmekteydi. Artık o, siyahî bir köle değil, ashab'ın ileri gelenlerinden ve islâm devletinin yönetiminde söz sahibi olan müminlerden biriydi.

Hz. Bilâl, uzun boylu, zayıf, ince ve koyu esmerdi. Ömrünün sonlarına doğru saçlarının çoğu beyazlaşmıştı. (İbn Sa'd, Tabakat, III, 238-239).

Hıfzı lisan, Selametül insan..

Ara
Alıntı Yap
 Teşekkür Edenler:
26-03-2012, 17:17
Yorum: #2
mütevekkil
  •  
    Teşekkürler:
    mesajına tşk. edildi.
  • PM mütevekkil

Ziyaretçi
Müezzinlerin Efendisi Bilali Habeşi ( r.a. )
[Resim: 284075_144441482308166_110339305718384_2...3593_n.jpg]

"Esselâtû hâyrûn mînen nevm"

[i]“Bizim dilimizde “Yeni Çiçek” anlamına gelen başkent Addis Aba ba’da en büyük cami Envar Camii. Pakistan’da sel felaketi yaşanmasaydı, bu akşam ben burada Habeşistan’da cami yaptırmak için para toplayacaktım. Ancak Pakistanlı sel mağduru kardeşlerimizin durumu şu anda daha acil ve daha önemli.“
Peygamber Efendimizin müezzini, O’nunla beraber tüm savaşlara katılan büyük Mücahit. Resul-i Ekrem’in meth-ü senada bulunduğu ve hayatta cennetle müjdelediği muazzez sahabi. Uzunca boylu, zayıf bedenli ve koyu esmer tenliydi. İslam tarihinin en önemli simalarından biriydi. Aslen Habeşistanlı bir aileye mensuptu ancak Mekke’de doğmuştu. Babasının ismi Rabah, annesinin ismi Hamâme. Ümeyye b. Halef’in kölesiyken İslam’la tanıştı ve hemen Müslüman oldu. İslam’ı açıktan ilan eden 7 kişiden biriydi. Müşrik olan sahibi Ümeyye b. Halef, Hz. Bilal’i her gün çöl sıcağının kumları alev topu haline getirdiği öğle saatlerinde alır, kumların üstüne yüz üstü yatırır, sırtına da büyükçe bir kaya parçası koyar, İslam’dan dönmesini, Hz. Peygamber’den yüz çevirmesini isterdi. Fakat Hz. Bilal, bu işkencelere rağmen, Allah’ı tesbih eder, daima ” Allah bir! Allah bir!” diyerek haykırırdı. Halbuki, işkenceler karşısında imanlarını gizleme ruhsatları vardı. Fakat, Hz. Bilal, bu ruhsattan bir kere bile istifadeyi düşünmez. Habeşistan’a gidecek kafileye intisap etmez. Daima ön saflarda bulunur, Resul-i Ekrem’in yanından hiç ayrılmaz.
İşkenceden ve kölelikten kurtuluş
Yine bir gün göğsünde ağır taşlar, altında kızgın kumlar varken oradan geçmekte olan Sıddîk Ebu Bekir onu bu halde görmüştü. Ümeyye’nin yanına geldi, ‘sana’ dedi, ‘bundan daha güçlü, hem de senin dininden olan bir köle versem, bunu bana satar mısın?’ Halef, ‘Olur’ dedi, ‘üstüne biraz daha para verirsen.’ Hz. Sıddîk, hemen kabul etti. Çünkü o, servetini Allah yolunda harcayacağına söz vermişti. Hemen kabul etti. Bilal’in üstünden taşı kaldırdı. O’nu yanına aldı ve birlikte Resul-i Ekrem’in yanına geldiler. Artık yeni bir dönem başlıyordu. Hz. Bilal için işkence bitmişti, ama, mü’minlerin maruz kaldığı eziyetlere o da dairenin içinden biri olarak maruz kalmaya devam edecekti.
Medine O’nsuz Bilal-i Habeşi’yi sıkar
Efendimiz’in izni ve emriyle Mekke’den Medine’ye hicret eder. Lakin Resul-i Ekrem’den ayrılmak kolay değildir. Üstelik O’nu, Mekke’de eziyetlerle başbaşa bıraktığı için içten içe yaralıdır. Efendimiz, hicret edip dua edeceği zamana kadar, Medine havası Hz. Bilal ve diğer bazı sahabiye yaramaz. Hava değişiminden hasta olur. Hatta söylediği bir şiirinde ölümün giydiği ayakkabı kadar kendine yakın olduğunu ifade eder. Resul-i Ekrem, Medine’ye teşrif edince Hz. Bilal, Abdullah b. Abdurrahman el-Hasamî ile kardeş olur.
Rüyada gösterilen Ezan
Hz. Ömer Rüyasında ona ezan-ı Muhammedî’nin talim edildiğinin gösterildiğini söyler.. Efendimiz (sas) bundan sonra namaza daveti ezanla yapılmasını ister. Aynı rüya Bilal-i Habeşi’ye de gösterilir. Ezan, Hz. Bilal’e öğretilir. Medine ufukları, onun ruhlara işleyen davûdî sesiyle bayram yapar. Sahabe onunla namaza koşmaya başlar. Sabah namazlarındaki ezana bir gün, “es-salatü hayrun minen nevm=Namaz uykudan hayırlıdır” ilavesini yapar. Efendimiz (sas) bunu güzel bulur ve o günden bugüne, onun ihlasla yaptığı bu ilave, sabah vaktinde insanları uyarmaya devam ediyor. Hz. Bilal, Medine’de olmadığı zaman bu vazifeyi Ebu Mahzûre İbn Ümm-i Mektûm yerine getirirdi.
Peygamber Efendimiz vefat edince…
Peygamber Efendimizle birlikte bütün savaşlara iştirak eden ve Bedir savaşında, eski sahibi Ümeyye b. Halef’i etrafındakilere haber vererek öldürülmesini sağlayan Bilal-i Habeşî, Peygamber Efendimiz vefat edince, Medine’de kalamaz. Onun yokluğunda Medine bomboş gibi gelir. Hz. Ebu Bekir’den izin ister. Cihada iştirak için Şam tarafına hicret eder. Onun zamanında buralarda yapılan savaşlara iştirak eder. Hz. Ömer zamanında da aynı minval üzere hayata devam eder. Hz. Ömer’in Kudüs fethinde yanında hazır bulunanlardan biri de O dur. Onunla beraber Kudüs’e girer. Ricasını kırmaz, vefat-ı Nebi’den sonraki ilk ezanını burada, Mescid-i Aksa’da okur. Şam’a yakın yerlerden biri olan Havlan’a yerleşir. Ebu’d-Derdâ hazretlerinin akrabalarından bir hatunla nikahlanır, fakat çocuğu olmaz. Vefatına kadar da burada yaşar.
Medine’den Şam’a dönüş ve…
Bir gün rüyasında peygamber Efendimizi görür. Efendimiz, Ona: ‘beni ziyaret etmeyecek misin?‘ diyerek kendisini Medine’ye davet eder. Bu davete büyük bir şevkle icabet eder. Medine’de eski hatıraları yeniden tüllenir. Peygamber Efendimizle birlikte yaşadığı şeyleri bir kere daha yaşar. Her tarafı dolaşır, zaman zaman gözyaşlarını tutamaz. Hicretin 20. senesinde yerleştiği Havlan’da hastalanır. Hastalığı esnasında, hanımı ne kadar mahzun ise, kendisi de o kadar sevinçlidir. Sevincinin sebebini, Efendimize kavuşacağı şeklinde izah eder.
Efendimizin Müezzini ve özel kalem müdürü
Peygamber Efendimizin yanında âdeta bir özel kalem müdürü gibi vazife yapar. Ezvac-ı tahirat’ın harcamalarını o takip eder, alınacakları o alır. Efendimiz adına borç verileceklere o verir. Medine dışından gelenlerin ağırlanması vazifesi de onundur. Bayram veya yağmur duası için musallaya çıkıldığı zamanlarda sütre olarak kullanılacak harbeyi de Hz. Bilal taşır. Bu harbeyi Peygamber Efendimize Habeş Meliki Necaşî hediye olarak göndermişti. Bilal-i Habeşî’nin en önemli görevi: müezzin-i Rasûl olmaktı. Peygamber Efendimiz Medine’ye gelir gelmez hemen bir mescid inşa eder. Namazlar cemaat halinde topluca burada kılınmaya başlar. İnsanlar namaza nasıl davet edilecek sorusu sorulur. Meşveret meclisinde bu husus görüşülür. Kimi “çan çalalım“, kimi “ateş yakalım” der. Bir kısmı da “Bayrak dikme“yi teklif ederler. Herkes kendine göre bir teklifle gelir. Başkalarına benzememek kaygısıyla Peygamber Efendimiz hiç birini kabul etmez.
Bilal-i Habeşi ezan okuyunca
Bilal-i Habeşî’nin Mekke’nin fethinde Kâbe-i Muazzama’nın damına çıkarak okumuş olduğu ezan, tarihin sayfalarına ve sahabilerin kalplerine ezandan cennetler inşa eder. Dün çöllerde işkence görürken Ehad diye haykıran ses, bugün Kâbe’nin üstünde insanları namaza davet ediyordu ki, görülmeye, ve yaşanılmaya imrenilecek bir tabloydu bu. Hz. Bilal, Peygamber Efendimiz’den sonra, biri Kudüs’te, diğeri de Medine’de olmak üzere sadece ve sadece iki kere ezan okumuş. İlkini Hz. Ömer’in, sonuncusunu da Efendimiz’in kendisini görmüş olduğu bir rüyada daveti üzere geldiği Medine’de Peygamber torunları Hz. Hasan ve Hüseyin’in ricaları sonucunda okur. Medine’deki o son ezanı, gerçekten muhteşemdir. Onun sesini duyanlar eski günleri bir daha yaşarlar. Uykularından onun sesini duyarak kalkanlar bir an olmayacak şeyin gerçekleştiğini zannetmişler. Namazı sanki Peygamber Efendimizin arkasında kılacakmış gibi heyecanla Mescid-i Nebevi’ye koşarlar…

Kaynak : Milligazete

Alıntı Yap
 Teşekkür Edenler: vonk

Cevapla 


Konu Seçenekleri
  • Konuyu Yazdır
  • Konuyu Arkadaşına Gönder
  • Konuya Abone Ol
Hızlı Menü:


Şu anda bu konuyu okuyanlar: 1 Ziyaretçi

  • İletişim
  • Ruhsal Enerji
  • Yukarı Git
  • Arşiv
  • RSS Beslemesi

Türkçe Çeviri: MyBBGrup
Forum Yazılımı: MyBB, © 2002-2019 MyBB Group
Designed by Dâ'vud & Star67 & Aytalen

İstek, Öneri ve Sorunlarınız İçin star67ruhsalenerji@hotmail.com adresimi ekleyiniz!