Ruhsal Enerji

Orjinalini görmek için tıklayınız: Çalışmak...
şu anda (Arşiv) modunu görüntülemektesiniz. Orijinal sürümü göster.

agat

Çalışmak genel anlamda iki türlüdür: Biri dünyevî, diğeri uhrevîdir.
Dinimiz ikisini birbirinin tamamlayıcısı olarak kabul etmektedir.
Zira dünyayı ahretten ayırmak imkânsızdır. Ruhumuz bedenimizle nasıl kaynaşmış ise, ahret de dünya ile öyle kaynaşmıştır. Ahret âlemi bu dünyanın iç cephesi, ruhu demektir. Hangisi ihmal edilse öteki yarım kalır.
Kur’an-ı Kerim, insanın dünyadan elini eteğini çekmesini, mutlak olarak züht yoluna girmesini ve kendini tamamen ibadete vermesini ve Allah’a daimî bir yalvarış-yakarış içerisinde bulunmasını istememektedir.
Kur’a-nı Kerim, kendisine tâbi olanların tamamen dünyaya yönelmelerini, sırf dünya için çalışmalarını ve maddeye karşı aşırı hırs göstermelerini de kabul etmez. Zira bu iki anlayış da doğru değildir. Çünkü hayattan uzak kalmak, insanın enerjisini, fikrî ve iradî gücünü ve çalışma kudretini boşa harcamaktır, insanın omzuna yüklenen kâinatın mamur edilmesi ve ilerlemesi emaneti ve görevinin yerine getirilmesinde ihmalkâr davranmaktır. Ayrıca sadece dünya için alabildiğine çalışmak, sevgi ve yardımlaşma bağlarını kesmeye, rahmetten mahrum kalmaya katı kalpliliğe alışmaya, açgözlülüğe ve cimriliğin alışkanlık haline gelmesine, kin ve düşmanlık sebeplerinin artmasına, maddeperestliğin artmasına, zevk-ü sefa içine ve dünyanın süslerine dalmaya sebep olur.

Kur’an-Kerimdeki hükümler sistemi ise dünyanın ahiretle sıkı bir irtibat kurması, ikisi arasındaki birbirini tamamlama anlayışının gerçekleştirilmesi, dünyanın ahiretin tarlası şeklinde telakki edilmesi ve insanoğlunun hem dünya hem de ahiret hayatında mutluluğa erdirilmesi esası üzerine kurulur.

Nitekim Kur’an- Kerim diyor ki:

“Allah’ın sana verdiğinden (O’nun yolunda harcayarak) ahiret yurdunu iste; ama dünyadan da nasibini unutma. Allah sana ihsan ettiği gibi, sen de (insanlara) iyilik et. Yeryüzünde fesat çıkarmağa çalışma. Allah fesat çıkaranları sevmez.” (Kasas 28/77)

Yüce Allah bu ayette başlıca üç noktaya dikkatlerimizi çekmektedir:

1. Elimizdeki sahip olduğumuz dünyaya ait imkânlarla ahiretin aranması, gözetilmesi,

2. Bununla birlikte, dünyanın ve ondan faydalanmanın da tamamen terk edilmemesi,

3. İyilik yapılması ve insanların zararına çalışıp, fitne ve fesat çıkarılmaması.

Görüldüğü gibi bu ayette ahireti aramak, dünyayı da unutmamak emredilmiş, başka bir ifadeyle şöyle denilmek istenmiştir: Sonlu ve geçici olan dünya hayatını küçük görmeyin, önemsiz saymayın. Zira sonsuz ve sınırsız olan ahiret mutluluğu ona bağlıdır. (5) Hz. Peygamber bir hadis-i şeriflerinde, “dünya ahiretin tarlasıdır.”(6) buyurmuştur. Dünya ve ahiretin birlikte değerlendirilmesi konusunda Peygamber Efendimizin başka tavsiyeleri de vardır. Mesela;

“Sizin en hayırlınız, ahireti için dünyasını, dünyası için ahiretini terk etmeyip, her ikisini birlikte yürüteninizdir. Zira dünya ahirete ulaştırıcı bir vasıtadır. Sakın insanlara yük olmayınız.”(7)

“Ebedî yaşayacakmış gibi dünya için, yarın ölecekmiş gibi de ahiret için çalışınız.” (8)

“İki günü birbirine eşit olan ziyandadır.” (9) buyurmuşlardır.

Dinimize göre ahiret de dünya da Allah’ındır.(10) Kur’an-ı Kerim’de dünya ve ahiret kelimeleri 115’er defa geçmektedir.(11) Kur’an’da çok defa, dünyevî nimetlerden bahseden ayetleri ahiret nimetlerini konu edinen ayetler takip eder. Tercih hakkı, ebedî oluşundan ötürü ahiretindir.(12)

İslam’da dünya, iman ve amel; ahiret, hesap ve adalet yeridir. Ahiretteki hesapta ise, dünyanın mal, evlat ve makam gibi değerleri değil, bunların dünyadaki kullanılış şekilleri etkili olacaktır. (13)

Dünya-ahiret dengesinde bizlerin iradesi tamamen bir yöne çevrilmemiştir. Kul, her iki hayat sahnesinden birini tercih yetkisine sahiptir.(14)

Ancak her iki dünya mutluluğunu birden istemek, Allah Teâla’nın iradesine daha uygundur.

Nitekim Yüce Allah, hem dünya hem de ahiret için çalışanları Kur’an’da şöyle övmektedir:

“İnsanlardan kimi “Rabbimiz bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver, bizi ateş azabından koru!” der. İşte onlara, kazandıklarından bir pay vardır. Allah, hesabı çabuk görendir.” (Bakara, 2/201,202)

Dinimizde Hıristiyanlıkta olduğu gibi ruhbanlık (sadece ahiret için çalışmak) yoktur. Burada konuyla ilgili halkımız arasında yanlış anlaşılan bir hadis üzerinde durmak istiyorum. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, “Dünya müminin zindanı, kâfirin cennetidir.”(15) buyurmuştur. Bazı tembel müslümanlar, bu hadisi tembelliklerine sebep göstermektedirler. “Dünya kâfirin, ahiret müminindir.” diyerek, dünya için çalışmayı terk edip, dünya nimetlerinden el etek çekmektedirler.

Oysa bu hadisin gerçek manası onların anladıkları gibi değildir. Bu hadisin doğru anlamı şu şekildedir:

“Müslüman’ın cennette kavuşacağı ebedî ve mutlu hayat karşısında dünya hayatı adeta zindan hayatı gibidir. Çünkü dünyada sıkıntı eksik olmaz. Kâfir de ahirette sonsuz ve çetin bir azabın içine düşeceğinden dolayı dünya hayatı ona cennet gibi gelecektir.”

Bu hadis, mümin ve kâfirin ahiretteki hallerine göre dünya hayatının durumunu açıklamaktadır.

İşte buna benzer hadisleri yanlış anlayarak dünyada çalışmayı terk etmek, uyuşuk uyuşuk oturmak çok yanlıştır. Çünkü dünya da müslümanlar içindir ahiret de. Nitekim bu hususta Yüce Allah şöyle buyurmaktadır:

“De ki: “Allah’ın, kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızkları kim haram etti?” De ki: O, dünya hayatında inananlarındır, kıyamet gününde de yalnız onlarındır. İşte biz, bilen bir topluluk için ayetleri böyle açıklarız.”(A’râf, 7/32)

Görüldüğü gibi dünyadan yararlanmak hakkı temelde müslümanlarındır. Müslümanlar birtakım yanlış düşüncelerden dolayı bu haklarını kullanmayacak olurlarsa; elbette dünyada hâkimiyet kâfirlerin eline geçecektir.

Hz. Peygamber sadece ahiret için çalışmayı, dünyayı ve dünya nimetlerini terk etmeyi planlayan sahabîleri şiddetle azarlamıştır. Şöyle ki: Sahabîlerden bir grup Peygamber Efendimizin zevcelerine gelir ve peygamberimizin nasıl ibadet ettiğini sorarlar. Aldıkları cevap üzerine, kendi amellerini azımsayarak; “Geçmiş ve gelecek günahları affedilmiş olan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem böyle ibadet ederken bizler ne haldeyiz?” derler. İçlerinden biri;

- Bundan sonra ben, geceleri uyumayıp, devamlı namaz kılacağım, der.

Öbürü;

- Ben de sürekli oruç tutacağım, der.

Ötekisi de;

- Ben de kadınlardan (hanımlarımdan) ayrılacağım ve asla evlenmeyeceğim der. Böylece sözleşirler.

Bunların durumu Peygambere ulaşınca; bu kişileri çağırır ve onlara: Şöyle şöyle konuşanlar sizler misiniz? Allah’a yemin ederim ki, ben Allah’tan sizden daha çok korkarım, daha çok sakınırım. Fakat ben bazen oruç tutarım, bazen iftar ederim. Namaz kılarım, uyku da uyurum. Kadınlarla da evlenirim. Kim benim sünnetimi terk ederse, o benden değildir.” diyerek onları ikaz etmiştir. (16)

Dinimizde sadece dünya için çalışmak da yoktur. “Çalışmak ibadettir”, diyerek Yüce Allah’ın farz kıldığı ibadetleri terk ederek, insanın kendini tamamen dünyaya vermesi doğru değildir. Evet, çalışmak da ibadettir, fakat üzerimize farz olan ibadetleri yerine getirdikten sonra meşru yoldan çalışmak, çoluk çocuğumuzun rızkını temin etmek için gayret sarf etmek ibadettir. Sadece dünya için çalışanlar, Kur’an’da şöyle ayıplanmaktadır:

“Kim acele, şu peşin dünyayı isterse, biz de ona, hemen çabucak dilediğimiz miktarda dünya zevkini veririz; sonra da onu, kınanmış ve kovulmuş olarak gireceği cehenneme sokarız.”(İsrâ, 17/18)

“Kim de ahireti ister ve inanarak ona yaraşır biçimde çalışırsa, öylelerin çalışmalarının karşılığı verilir” (İsrâ, 17/19)

Yine başka bir ayette ise şöyle buyrulmaktadır:

“Kim ahiret ekinini istiyorsa onun ekinini artırırız; kim dünya ekinini istiyorsa ona da dünyadan bir şey veririz. Fakat onun ahirette bir nasibi olmaz.” (Şûrâ, 42/20

reyhan

“Rabbimiz bize dünyada da güzellik ver, ahirette de güzellik ver, bizi ateş azabından koru!”
“Kim de ahireti ister ve inanarak ona yaraşır biçimde çalışırsa, öylelerin çalışmalarının karşılığı verilir” (İsrâ, 17/19)
Referans URL